Translate

LéoLife

Writing about everything.

14 Mart 2016 Pazartesi

İstanbul'da Yaşamak Trafik-Ulaşım

Merhaba,

İstanbul'a taşınalı henüz 1 yıl bile olmadı ancak geldiğim andan beri bu yazıyı yazmak istiyordum. İlk geldiğimde yazsaydım eminim çok daha garip şeyler yazardım. Ancak insanoğlu en garip durumlara bile çok zaman geçmeden alışıyor. Yine de aklıma gelenleri yazacağım. İstanbul'a taşınırken dikkat edilmesi gerekenler neler? Havası, ulaşımı, kültürü nasıldır? Nerelere gidebiliriz? Bu incelememi ikiye belki üçe bölüp anlatacağım. Ara ara da güncellerim. Buyrun bence havası, trafiği ulaşımı nasıldır;

  • Havası; kısaca oldukça ılık diyebilirim. :) Ankara'dan taşınan bana göre, bahar bile sayılabilir kışları. Evet biraz abarttım ama inanın çok soğuk zamanları, hem çok kısa sürüyor hem de Ankara'daki gibi yüzünüzü kesecek kadar içinize işlemiyor. Kışın size tavsiyem, içinize ince birşeyler giyiyip kat kat giyinmeniz. Çünkü gün içerisinde bile hava değişiklik gösteriyor. Bir anda kış güneşi sizi ısıtırken bir anda güneş kaybolup, hava sizi titretebiliyor. Benim en dikkatimi çeken şey ise yağmur yağdığında çöp tenekelerin parçalanmış şemsiyelerle dolup taşması. Çünkü yağmur öyle bir yağıyor ki, sizi bile savurabiliyor. Bu arada çok enteresan eğer bir anda yağmur yağmaya başladıysa ve şemsiyeniz yanınızda yoksa üzülmeyin aniden şemsiye satan bir sürü insan beliriveriyor. :) Hava konusunda en sevdiğim şey ise, nemli olması. Ancak yazın bile bu nem sizi Antalya ya da İzmirdeki gibi nefessiz bırakmıyor, yapış yapış etmiyor.
  •  Trafik; evet trafiği var. Bunun aksini yazabilen çıkar mı zaten :) Biz İstanbul'a taşınmaya karar verdiğimiz an herkesin bize ilk uyarısı eviniz çalıştığınız yere yakın olsun. Yoksa hayatınızdan bezersiniz. Hele bizim gibi trafikte 20 dakika kaldığınızda ah bugün çok trafik var diyen biriyseniz. Evet evimizi eşimin işine yakın tuttuk. Km olarak sanırım en fazla 6kmdir. Eve gelişi kimi zaman 10 dakika kimi zaman 30 dakikayı bulabiliyor. Bir kere şöyle garip bir durum var. Ne zaman trafiğin yoğunlaşacağını kestiremiyorsunuz. İstanbul'a taşındığımızda bu sebeple Yandex ve GoogleMap en yakın dostumuz oldu. Kısa yolları, alternatif yolları öğrenmek zorundasınız. Trafikle ilgili çok önemli bir uyarı yapmak istiyorum. Bu şehirde gerçekten çok fazla motorsiklet var. Hem yaya olarak hem de araba kullananların çok dikkatli olması lazım. Çünkü heryerden herşeyden bir anda önününe çıkabiliyorlar. En dar yollar bile ana cadde kıvamında yoğun olabiliyor. Diyelim çift yön ama tek araba anca sığabilen bir yola girdiniz. Hemen karşıdakiyle bir göz teması ve hemen bir taraf geri geri giderek yolu açıyor. Karşılıklı karar anı bana hala garip geliyor... Yolların gidişatı da Ankaraya göre farklı. Bu ne demek şimdi. Şöyle açıklayım. Göbek olayı yok denecek kadar az. Sola dönmeniz gerek örneğin. Bunun için sağ cebe girmeniz gerekebilir. Ya da göbeksiz sola dönüş gibi.
  •  Ulaşım; Ankara'da araba kullanan ben İstanbul'da kullanamıyorum. Ama bu sizi korkutmasın çünkü ben arabayı bu şehirde eşime kaptırdım ondan. Birazda bana metro, metrobüs, otobüs daha kolay geldi. Arabayı park etme derdiyle uğraşmayı halen daha istemiyorum. Hatta bir çok tanıdığım İstanbul'a taşındığında arabasını sattı. Bizde çok düşündük ancak bazen şehirlerarası tatil yaptığımızdan vazgeçtik şimdilik. Tek sebebi bu değil tabii. Heran bende yeniden işe girebilirim ve malum muhtemelen benim işyerime uzak olacaktır. Toplu taşımı kullanmak için İstanbul kart alıyorsunuz ve para yüklemek için çok basit kullanımlı makineleri var. Yalnız bu makinelerden şöyle dikkat etmeniz gereken birşey var. O da ne kadar para verirseniz makinaya o kadarlık yüklüyor. Para miktarını seçmek ve para üstü almak gibi bir seçenek yok. Ulaşımla ilgili akıllı telefonlar için çok güzel uygulamalar var.  Bitaksi uygulaması da oldukça popüler ve en azından Ankara'ya göre taksi fiyatları daha uygun. Tek sıkıntım yol tarif etmek oluyor onu da Yandexi açarak hallediyorum.

 

 

13 Mart 2016 Pazar

CLC Cristality Göz Kremi ve Göz Şişikliği nasıl geçer?

Merhaba,

Her zaman kozmetikten ziyade yediklerimizin içtiklerimizin cildimizle doğrudan ilgili olduğunu düşünmekteyim. Bu nedenle cildim bozulduğu an hemen ne yedim acaba bu hafta diye, ne yeyip ne içsem de iyi gelse diye düşünürüm. 

Neyse göz altlarımın şişikliğini ne yaptıysam geçiremedim. Az tuz yedim olmadı. Geceleri sırt üstü uyudum olmadı. Yatmadan önce daha az su içtim olmadı. Çay koydum olmadı. Roller göz kremleri kullandım olmadı. İdrar ve kan testleri yaptırdım bir şey çıkmadı. Şuan aklıma gelmeyen bir sürü şey denemedim olmadı. Geçmedi geçmedi...

İnstgramda bir reklam videosu gördüm ki gerçekten şaşırdım ve gerçek olduğuna inanmadım. Araştırdım kullananların yorumunlarını bulmaya okumaya çalıştım. 2-3 taneden fazla kullanıcı yorumu göremedim. Yapılan reklamda kremin iddiası 90 saniye içinde göz şişikliğini ve morarmayı geçirmekti. Düzenli kullanımda etkinin kalıcı olduğunu söylüyorlardı.

O kadar çok gerçek yorum okumayı istedim ki bu yüzden bu ürünü alıcam ve etkilerini mutlaka yazıcam dedim kendi kendime. İşe yarasın ya da yaramasın mutlaka yazıcam. Çünkü insan gerçekten reklamdan çok gerçek kullanıcı yorumu görmek istiyor. Bazı eczanelerde denenebiliyormuş ancak benim buna zamanım yoktu. Kıssadan hisse parama kıyıp siparişi verdim. Deneyimlerim 1 haftanın sonucudur:

  • Sürdükten itibaren göz şişikliğim gerçekten 1-2 dakika içinde sıfırlandı. Etkisi bende akşama kadar sürüyor şimdilik. Akşama doğru hafif şişmeye başlıyor tekrar.
  • Gözaltlarımda ince çizgilerim belirmişti. Onlar geçti ki hiç böyle bir beklentim yoktu.
  • Gözaltı morarıklıklarım yok normalde o yüzden morarıklara nasıl bir etkisi var bilemiyorum.
  • Sürdükten sonra yaklaşık 2 saat filan bir kalıplaşma hissediyorum sürdüğüm bölgede. Ancak bu dışardan anlaşılmıyor sadece ben hissediyorum. 2 saat sonra ancak yumuşuyor. 
Ciddi söylüyorum ilk defa aldığım bir krem iddiasını gerçekleştirdi. Umarım uzun vadede de dedikleri gibi etkisi kalıcı olur. Ve fiyatı biraz daha ucuzlayıp üretime devam ederler. Niyeyse hangi ürünü çok beğensem tedavülden kalkıyor. :) Bu ürün kalkarsa cidden çok üzülürüm. 

Dediğim gibi henüz 1 hafta oldu kullanalı. Etkilerinde bir değişiklik olursa mutlaka ekleme düzeltme yaparım. Takipteyim Clc Cristality... Ve teşekkürler.

2 Şubat 2016 Salı

Aloe Vera Çoğaltma ve Bakımı

Merhaba,

Kendi deneyimlerimi anlatıcağım. Hazır mısınız?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, benim evimde öyle çeşit çeşit bitkiler yoktur. Sevdiğim ve bakabildiğim bitkiler sınırlı. Annem kaktüsleri çok sevdiğimden birgün bana orta boy bir saksıda artık toprağı görünmeyecek kadar çok kaktüsün olduğu bir şekilde hediye getirdi. Ananeminmiş meğer. Kaktüs bakarak başladım maceralarıma kısaca. Bu bahsettiğim kaktüsün başına neler geldi başka bir yazımda anlatırım belki.

Neyse gelelim aloe-vera macerama. İlk aloe vera ile tanışmamı gençlik iksirim isimli yazımda anlattım zaten. Eski yazılardan bulabilirsiniz.

O zamanlar Ankara'da yaşıyordum. Çöl bitkisi olan aloe veramın bakımı imkansız değildi ama bayağı zordu benim için. Çünkü aloe vera kesinlikle soğuk havaları sevmiyor. Bu kış Ankara'nın -20 'lere düştüğünü düşünürsek ne halde olurdu kim bilir. Şuan İstanbul'da yaşıyorum. Ankara'da kocaman terasımın aksine burada minicik sadece saksının sığabileceği bir fransız balkonum var. Öncelikle oraya bir güzel yerleştirdim. Güneşi doğrudan sadece sabahları o da birkaç saat alıyor. Sonrası hafiften bir gün ışığı. Oldukça sağlam ve mutlulardı. 2 tane aloe vera bu arada tahminen biri 1 senelik diğeri belki 1.5 senelik. Bu arada bizim İstanbuldaki ev çok karanlık bir ev ben mağara diyorum... Neyse ben bu mağaraya almak istemedim uzun süre kış gelmesine rağmen. O aralarda nasıl yoğun ve yorgunum. Havada iyice soğudu ve kar yağdı o hafta. Ben tamamen unuttum aloe veraları karda. Bu arada aloe veralar unutulmayı seviyor. (Tabi kar altında değil) Aklıma geldiği an koşarak çıkardım onları. Üstüne kar yağmış, birkaç yaprağı donmuş filan. Telaşla tek tek yapraklarını sildim. Toprağındaki karları temizledim hepsini emmesin diye. Çok su sevmiyor çünkü. Acaba ölecekler mi diye endişelenerek 2 gün hiç ellemedim. Kimi yaprakları elimde kaldı. Diğer yaprakları da içine kapandı. Dedim böyle olmayacak napsam napsam...

 

 Önce aspirinli bir su hazırladım. Ancak çok az bir şekilde suladım. Sonra tam dip kısmına gelecek şekilde içilmiş filtre kahve telvesini döktüm soğuk bir şekilde tabii. 1 hafta hiç birşey yapmadım. Ama hergün gözlemledim. Sonuç resimlerde. Bir anda yavruları çıktı bir aloe veramın. Ölmek bir yana bir de yavruladı. Diğeri de yavrulamadı ama tam ortasında yeni bir dal çıkarıyor. Diğer dallarda yeşerdi ve dolu dolu bir hal aldı. 3 gündür nasıl mutluyum anlatamam sizlerle de paylaşmak istedim. Henüz yavruları ayırmadım, okuduğum kadarıyla 3 yapraklı olmadan ayırmak doğru değilmiş. Böyle bir şok yaşamışlarken ve kış olduğu için ellemek istemiyorum. Ancak 2 ay sonra ayrı bir saksıya almayı düşünüyorum. Aloe vera fotoğraftaki gibi yavruladığında çoğaltılıyor kısaca.

Hala mükemmel durumda değiller ama eski hallerini çekmeyi akıl edebilseydim aradaki farka inanamazdınız.

Aloe vera ne sever,
  • Haftada ya da 2 haftada bir, çok az su (Antalya gibi sıcak yerlerdeyse eminim daha sık vermek gerekir.) 
  • Kendini kötü hissettiğinde bebek aspirini
  • Dalları dik durmazsa destek kendine gelene kadar
  • Filtre kahve telvesi (içilmiş posası) 
  • Güneş ya da güneş ışığı (bebekken alıştırmakta fayda var.) 
  • Sağlıklıysa uğraşmayın kendi halinde bırakmak en iyisi. 

13 Ocak 2016 Çarşamba

Butterfly on a wheel

Merhaba,                                                                             

İtiraf edeyim bu filmi izlediğimi unutmuşum. Arşive bakarken gözüme çarptı. Bu neydi ki derken kendimi yine  filmi izlerken buldum.

 Film 15 dakikadan sonra başlıyor ve aksiyon dolu. Mükemmel aile tablosuyla başlayan film kızlarının tehlikede olmasıyla tam bir kabusa dönüşüyor gibi görünüyor. 

 Sürprizli filmleri seviyorum daha öncede dediğim gibi ve bu filmin sonunda büyük bir sürpriz var. Sadece sonu için bile izlenir.


Yapım Yılı: 2007
Süre: 95 dakika
İmdb: 6,7/10
Benim Puanım: 5,7

8 Ocak 2016 Cuma

Beastly

Merhaba,                                                                                  

Love is never ugly diyerek başlamak istiyorum. Bu filmi izlemeden önce kitabını okumak istemiştim ama maalesef fırsat olmadı.Okuyan varsa filmle karşılaştırmasını yaparsa sevinirim. Bende okuduğumda buraya ekleme yaparım. 

Aşırı kendini beğenmiş ve kibirli olan Kyle'ın bir cadı tarafından lanetlenmesini konu alan fantastik bir aşk hikayesi. Kyle bu lanet yüzünden insan içine çıkamaz. Üstelik Kyle'ın bu laneti bozmak için sadece bir senesi var. 1 senede bozamazsa ömrünün sonuna kadar lanetli kalacak.

Yeri gelmişken, kibir  bir insana en yakışmayan kişisel özellik bence. Öyle itici oluyor ki... Hemen kendilerini belli ederler ve anında uzaklaşırım. Şeytanın avukatı filmindeki en sevdiğim repliklerden biri "kibir en sevdiğim günah"Al Pacino. Yani bende cadı olsam kesin bütün kibirli insanları lanetlemek isterdim.

Eleştirilerim, bence lanet yüzünden çirkinleştirmeye çalıştıkları Kyle hala oldukça cool'du. Yeterince lanetlenmemiş gibi geldi bana :p Bazı bölümleri geçiştirmişler gibiydi ve biraz durağandı. Daha aksiyon katabilirlermiş sanki. Herşeye rağmen izlenilesi. Hoşuma gidenlerse, renkler, ayrıntılar, görüntüler ve hikaye.

 Bu filmdeki sürpriz isimse How I met your mother'ın çapkını Neil Patrick Harris. Bu filmdeki oyunculuğu gerçekten takdire şayan. 

İyi Eğlenceler, 

İmdb Puanı: 5.5/10
Benim Puanım: 5.0/10
Yapım Yılı: 2011
Süre: 86 dakika

4 Ocak 2016 Pazartesi

Friends With Benefits

Merhaba,                                                                                         

İşte tam bir haftasonu filmiyle karşınızdayım. Justin Timberlake ve Mila Kunis'i aynı filmde buluşturan bu film gerçekten çok eğlenceli. Diyorsanız ki kafam zaten bu aralar çok dolu beni yormayacak derin bir film olmasın, sadece negatif enerjimi alsın götürsün güleyim eğleneyim tamamdır açın izleyin. Bu beklentilerinizi rahatlıkla karşılar. Bu aralar hep eski filmlerden gidiyorum ama en kısa zamanda güncel bir film seçeceğim buda sözüm olsun.


Film tahmin edildiği gibi romatik-komedi. Ne kadar gerçeği yansıtıyor bilmiyorum ama filmde Newyork ve Los Angeles karşılaştırmasını, daha ilk dakikalarda görüyoruz. Erkek-kadın ilişkileri de bukadar eğlenceli anlatılabilirdi sanırım.

In Time filminde de Justin Timberlake vardı. Daha önce de söylediğim gibi şarkıcılığından daha iyi kesinlikle oyunculuğu. Bu film için Mila Kunis'den başkasını da düşünemedim açıkçası. Size filmden 2 cümle "You swear you don't want anything more from me other than sex?" ve " no relationship, no emotions just sex..."  deseler de filmin sonunda relationship ve emotions'lar havalarda uçuşuyor. :)

İyi Seyirler,

İmdb:6,6/10
Benim Puanım: 6,8
Yapım Yılı: 2011
Süre: 109 Dakika


30 Aralık 2015 Çarşamba

The Time Traveler's Wife

Merhaba,                                                                                

İzlediğim en güzel filmlerden biri daha. Aşklı filmler, bilimkurgu ile birleşince tadı oluyor bence. Zamanda yolculuk yapılan filmleri zaten çok çok severim. Üstelik kurgusu da gerçekten çok güzel. Kısaca soluksuz ara vermeden izleyeceksiniz ve bitsin istemeyeceksiniz. Eminim kitabı da öyledir ve okumak için sabırsızlanıyorum.

Bir tarafta, zamanda yolculuk yapan kocasıyla daha çocukken tanışan Clare, bir taraftan istem dışı zamanda yolculuk yapan ama gerçek zamanda eşiyle tanıştığında onu ilk defa gören Henry. Filmdeki dramda beni hiç rahatsız etmedi. Değişik bir bakış açısı yaratmış. Yoksa bende herkes gibi bu filme rağmen ah be zamanda yolculuk yapabilsek ne güzel olur diye düşünüyorum.



İyi Seyirler,

İmdb Puanı: 7.1/10
Benim puanım: 7.5/10
Yapım Yılı: 2009
Süre: 107 dakika.


23 Aralık 2015 Çarşamba

In Time

Merhaba,

Vakit bulmuşken çok beğendiğim bir filmden daha bahsedeceğim. 2011 yapımı olan ve bilimkurgu-aksiyon sevenleri memnun edeceğini düşündüğüm bu filmi izlemeyen varsa hala kaçırmayın derim.

Düşünün ki, herkesin yaşı 25de sabitleniyor lakin herkesin ölüm saati de kolunda yazılı yaşam süresini uzatmak mümkün ama nasıl? Herkes değerli ve az olan şeyi satın almak ister. Paramız varsa eğer zamanı satın almak istemez miyiz? Otobüs yerine taksi kullanırken benim yaptığım da bu mesela. Ancak bu filmde zamanı satın alabilirseniz ölümsüz olabilirsiniz. :) Her zamanki gibi genel olarak film hakkında fikir sahibi olmanız için detaylar benden bukadar. Ha unutmadan gelecekte geçen filmleri"geleceğe dönüş" filminden beri sevmişimdir. :p
 Justin Timberlake'in müziklerini sevmesem de oyunculuğu gayet başarılı bence.Yönetmeni ise Host filminden de bildiğim Andrew Niccol.

İyi Seyirler, Hoşçakalın dostça kalın.
İmdb Puanı: 6,6/10
Metascore:  53/100
Benim Puanım: 7,0/10

18 Aralık 2015 Cuma

Juno

Merhaba,                                                                           

Cinselliği henüz keşfetmişken hamile kalan bir ergenin hikayesini anlatıyor. Eğlenceli ve duygusal. Juno bebeğin sorumluluğunu taşıyabilcek mi? Ben filmin sonunda kendimce şöyle bir yorum getirdim; Juno ergen olsa da bebeği için en doğru karar verecek kadar anne.:) Diğer yandan her bayanın içinde annelik içgüsü var :)

Müzikler filme çok uygun ve güzel :) 

Juno 16 yaşında olsa da filmin çekildiği sırada Juno'yu canlandıran Ellen Page'in yaşı 20. Ama gayette olmuş. 

Bahsetmeden edemeyeceğim. Juno Türk olsaydı ve Türkiye'de başına bunlar gelseydi film şu şekilde ilerlerdi. Ortalama Türk ailesinin vereceği tepkiyle yazıyorum. Hemen bebek anneye sormadan aldırılırdı çok geçse hemen gençle evlendirilmeye çalışılırdı ya da daha da kötüsü öldürülebilirdi. :(


İmdb Puanı: 7,6
Benim Puanım: 6,00
Yapım Yılı: 2007
Süre: 96 dakika. 

The Amazing Spider Man

Merhaba,                                                                      

İlk SpiderMan filmi izlediğimde çok çok küçüktüm filmi hatırlamıyorum. Ama itiraf edeyim abimle duvarlara tırmanmaya çalışmıştık :) Benim artık 31 yaşında olduğum düşünülürse ve hala çocukların etrafta duvarlara tırmanmaya çalışması devam ettiğine göre kaç yaşında bu SpiderMan merak ettim. 

Kısa bir araştırma sonrası Marvel Comics tarafından yaratıldığını ve ilk kez 1962 yılında "Amazing Fantasy" çizgi romanıyla ortaya çıktığını öğrenmiş bulunuyorum. Babam okusaydı eğer muhtemelen babamda duvara tırmanmaya çalışacaktı. Yani bayağı yaşlı bir kahraman aslında :) Şunu da eklemek istiyorum; "İnanılmaz Örümcek Adam" isimli çizgi romanın 700. sayısıyla da kahramanımız ölmüş ve bu durum hayranları tarafından ciddi bir tepkiyle karşılanmış. Ölümünü yazan yazarı ise saatlerce ağlamış...

Neyse filmimize dönersek; babasını çok küçük yaşta kaybeden Peteri amcası büyütmüştür.Yıllar sonra labratuvarda kendisini bir örümceğin ısırmasıyla mutasyona uğrar ve olağanüstü yeteneklere kavuşur. Bu gücünü çeşitli kötülüklerle savaşmak için kullanır. İnsanları kurtarır vs. Ancak kendi iç dünyasında halen birşeyleri çözebilmiş değildir. Sonuçta kahramanımız hala bir insandır...Aşıkta olur nefrette duyar.  Ne var ki büyük güç büyük sorumluluk getirir.

Filmde en çok güldüğüm sahnelerden biri metroda spiderman'in herkesden özür dilemesine rağmen karşısına çıkanı sıkı bir şekilde dövmesiydi. (20.dakikası başlıyor.) Nasıl güldüm belli değil. Bu sahneden de anlaşıldığı gibi SpiderMan çok kibar ve centilmen bir kahraman aslında. 2. çok güldüğüm sahne Spiderman'ın banyoda yüzünü yıkamak dişini fırçalamak için verdiği uğraş. :) 3. ise kütüphanedeki adam. Efektler gayet güzel olmuş 3D izlemek daha güzel olurdu kesin. 

Neyse SpiderMan'i seven ve 2012 'den beri hala izlemeyen varsa izlesin derim. Nisan ayında 2. vizyona girecekmiş. Gelsinde onu da izleyelim.Son olarak yine de Batman'i tercih ederim sanırım :) 


İmdb: 7,2
Benim Puanım: 6,9
Süre: 136 dakika
Yapım Yılı: 2012